miyop Miyop Öykü. YKY. 2022. 160 sayfa

Arka kapaktan:

“Miyop”, Doğan Yarıcı’nın Evlâ (1993) ile başlayan öykü serüveninde beşinci kitabı. Öyküler “Çift Haseki Paşa”, “Hep Şefkati Seç”, “Fıstıkçı Şahap”, “Altyazılar Otomatik Oluşturuldu”, “Parçası Benim” başlıklı beş bölümde toplanıyor. Bunlardan “Parçası Benim” yakın zamanda yaşadığımız bir katliamın kayıp parçalarını ana-oğul ilişkisi üzerinden bir araya getiren yekpare bir öykü.

Birey toplum çelişkisini; doğaya ters düşmüş insanın yanılsamasını; boş uzamın ve suskunluğun ürettiği anlamı; günlük yaşamın eşya, olay ve olgularındaki insani boyutu dil imbiklerinden süzerek çıkarıyor Doğan Yarıcı. Ne anlatırsa anlatsın önceliğin dilde ve biçimde olduğunu, Yazın’ın mutlak egemenliğinde kalem oynattığını belli ediyor.

“Miyop”, politik, ironik, melankolik, minik ve sert öykülerle dolu bir kitap.

Hodan Hodan (Terk Edilmiş Sofralar 1) Roman. YKY. 2019. 257 sayfa

Arka kapaktan:

Yaban doğasıyla, sert iklimiyle bilinen doğup büyüdüğü topraklardan genç yaşta kopan Hodan, 6-7 Eylül 1055'te Beyoğlu'na sevk edilen askeri birliğin içinde, 1 Mayıs 1977'de Taksim mitinginde işçiler arasındadır...

Önceki romanlarında kimlik, aidiyet, öteki, göç, yurt edinme, uyruk, azınlık konularına yönelen Doğan Yarıcı dördüncü romanı Hodan ile benzer sorunları kültürel, toplumsal, siyasal boyutlarıyla masalsı bir anlatımın içine yerleştiriyor.

"Terk Edilmiş Sofralar" üçlemesinin ilkinde Hodan'ın 1938'den 1980'lere uzanan yaşamöyküsü Yarıcı'nın kaleminde yapısal, anlatımsal, dilsel inceliklerle dolu bir gerçekliğe bürünüyor. Doğan Yarıcı edebiyatın her şeyden önce bir dil ve anlatım olayı olduğunu güçlü bir biçimde duyuruyor.

Kav (Evlâ, Kemik, Gece Kelebekleri) Öykü. YKY. 2014. 240 sayfa

Arka kapaktan:

Doğan Yarıcı, 1993'te Evlâ ile anlatı evrenimize girmiş, ertesi yıl "Kemik" dosyasıyla Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülü Birincisi olmuş ve aynı adla kitabı da çıkmıştı. On yıllık bir aradan sonra, Gece Kelebekleri adlı "küçük küçük hikâyeler"le çıkagelen Yarıcı, öykücülüğünü iyiden iyiye minimalist bir çizgiye oturtmuştu. İşte bu ilk üç kitap şimdi Kav'da bir araya geliyor

Kav, Doğan Yarıcı kaleminin renklerini ve öykücülüğümüzün son çeyreğinin kimi özelliklerini taşımakla kalmıyor, Yazın'ın başlıbaşına bir dil olayı olduğunu da açık açık duyuruyor.


İs Odası

İs Odası. Öykü. YKY. 2014. 108 sayfa

Arka kapaktan:

"Eğer bir kuyu yeterince derinse, içinde bütün bir hayatı gizleyebiliyormuşsun."

Karanlık hastane koridorlarından rutubetli bodrum katlarına, gölgeli arka bahçelerden gece yalnızı lunaparklara, yaması yarabandı eski fotoğraflardan sıkıntılı ev içlerine, radyo cızırtısından suskun ve nemrut kahvelere...

Küçücük bir ânı, kaçamak bir bakışı, bir anlık dalgınlığı, aralık kapıların ardındaki “mümkün”leri ya da belki artık mümkünü olmayan “keşke”leri kelimelerle mühürlüyor Doğan Yarıcı yeni öykülerinde: Kimi zaman ketum, kimi zaman çığlık çığlığa bir dil kuruyor; geçmişi bugünde, bugünü geçmişte parçalıyor ve sonra zaman her şeyi bütünlüyor.

Çağdaş edebiyatımızın önemli kalemlerinden Doğan Yarıcı, İs Odası ile kocaman bir “an” bırakıyor okurunun avcuna.


Her Aşk Gibi Yarım. Roman. YKY. 2013. 140 sayfa

Arka kapaktan:

Doğan Yarıcı'nın ince ince işlediği dilinden, gözlerine perde inenlerin gönül gözüyle gördüklerinde, hayallerde, umutlarda, korkularda Boğaz’ın kör kuytularına eğilen, sırtını unutulmaz eski filmlere dayayan yeni bir roman...

Güneş alçalıp gölgeler çekildiğinde gölgelerin birleşerek konuştuğu bir semte, Beykoz’a ve gülerken bile puslu, efkârlı bakan Beykozlulara bir güzelleme.

Roman kişilerini Nüvit Özdoğru’dan Neriman Köksal’a, Muzaffer Tema, Yıldırım Önal, Fatoş Sezer, Vahi Öz, Altan Erbulak, Necdet Tosun, Gülistan Güzey’e varana kadar gelmiş geçmiş pek çok sinema oyuncusuna “oynatan” Doğan Yarıcı, romanın kurgusunu da bir sinema filmi gibi çatmış; romanın anlatıcısı ise yine yazar gibi bir Beykozlu: Sadri Alışık.

Sinema metaforu hayatın seyirlik bir oyun olduğunu vurgulamasının yanı sıra, bir sanat olarak gördüğü baskılarla da dönemlerin sindirmeci zulüm politikalarını da simgeliyor.

Karanlıkta, beyaz bir perdede hayat yansıyıp sona eriyor. Her son, belki de bir başlangıç. Her şey başladığı gibi bitiyor. Belki de son diye bir şey yok. Sadece korkularımız var.


dogan yarıcı o boşluk

O Boşluk. Roman. YKY. 2012. 335 sayfa

Arka kapaktan:

Bir büyücü edasıyla dili eğip büken, bozup yeniden kuran Doğan Yarıcı'dan çocukluk ve ölüm arasında gidip gelen bir sarkaç: O Boşluk.

Dostluk üzerine unutulamayacak bir ağıt, benzersiz bir aşk, varoluş, yok oluş, saplantı, kaçma, derinleşme ve uçma güncesi. Anlama ve anlamlandırma denemesi.

Doğan Yarıcı bildik biçimlerin dışında, etkileyici ve zorlu bir roman ya da bir şiir-metinle edebiyatseverlerin karşısında.

Kitaptan:

Sabah kapıdan çıktım hızla. Yerde dağılmış artiz kâğıtları, misketler, köşeye bırakılmış telden araba. Çocukluk fotoğraflarımı kaldırımlara saçmış kuzenim, yapıştırmış mahallenin bütün duvarlarına. Uçurtmalar var gökte, ipleri gergin yerde, ucunda çocuklar yok. Ortalıkta kimse yok! Kafamı kaldırdım eşikten, neredeyim, hangi zamanda? İşte tam o anda, orada, onu gördüm, kapımda! Kara bir şey. Öyle bir kara ki, gözleri, kirpikleri, saçları, giysileri, her şeyiyle! Kendine çekiyor seni, ona yöneliyorsun düşünmeksizin, senin olsun istiyorsun, onun olmak kapılıp kara tonlarına. Gizemli, sessiz, içinden konuşkan. Gölge gibi kara, kayrak gibi, gece gibi, bulut gibi, yağmur gibi kara, hayatımda gördüğüm en acayip, en tapınası kara. Ürkünçlüğün sınırında, bir adım daha atsam kaybolacağım karanlığında. Ürpertici ama ayartıcı da. İşte böyle bir sınırda. Kaldım öyle karşısında. Çok uzun geldi, fotoğraflarım yırtılmıştı duvarlardan, misketlerim ütülmüştü, telden arabam yürütülmüştü, kâğıtlar var artizler yoktu. Azrail miydi, bir peri mi, neydi, gittim ona. Sen ölürken ben âşık oluyorum Uşu! Sen ölürken ben nasıl âşık olabiliyorum!

Bana dönüp, acı çekmeyelim, diyorsun.



Kıyıda Doğan Yarıcı

Kıyıda. Roman. YKY. 2007. 152 sayfa

Arka kapaktan:

Kıyıda romanında aidiyet, kimlik, öteki ve yuva sorununu, arka plana yedirdiği olay örgüsünü "şey"lerin dünyasından bakarak etkileyici, özgün bir dille kuruyor Doğan Yarıcı.

Bütün geçmişi yakılmış olan Kürt Alusi'nin kendine bir kıyı buluşunu ve o kıyıda bir başka "öteki" olan İstanbullu aristokrat Pembe Hanım'la kesişen hayatlarını anlatıyor Kıyıda.

Kitaptan:

Yön duygusunu yitirmiş şaşkın bahçede bir çıkış yolu arıyor, caddeye ulaşmaya çalışıyordu. Başıboş şimşirlerin taştığı, ayrıksı otların yutmaya çalıştığı nereye gittiğini çoktan unutmuş bahçe yolunu buldu. Ancak, izlemedi; yolun çaprazında, kafasını kaldırdığında yukarıda yükselir gördüğü koruluğun pusulasında göz kararı ilerledi.

Bahçeye uzun süredir insan eli değmediği belliydi. Yılışık komşugezenler, sırıtık pusubilmezler, yapraklarını bileklerinden kibarca aşağı doğru kırmış fettan bakışlı çıksalınlar okşanmayışlarını, sevgi sözcükleri işitmeyişlerini önceleri yadırgamışlar, yabanıl çiçeklerle, arsız sarmaşıklarla bir süre itişmişler ve sonunda bu sarılgan yaratıklarla yüz göz olup karışmış, sarmalanmış, ortak bir kaderi paylaşmak zorunda kalmışlardı.

Bir an duraladı. Ter içinde kalmıştı. Soluklandı. Bahçeye şöyle bir bakınca tenekeli mahalleyi anımsadı; okul yolunda önünden korkuyla geçtiği, bir türlü doyasıya gözleyemediği o garip mahalleyi. Tahta, teneke ve plastikle oluşmuş kondu evlerin alnacını çalışkan, görülmemiş güzellikte sarmaşıklar sarmıştı. Sanki bütün bu atık ve soysuz gereçleri bir arada tutan, konduların ayakta durmasını sağlayan, yorgun ve açıkgöz insanlarını sevecenlikle kucaklayan o güzelim sarmaşıklardı.

Böyle düşününce, tenekeli mahalleyle, bu, içinde bir hırsız gibi, telaşla, yüreği ağzında dolandığı bakımsız bahçe arasında hiçbir benzerlik bulamadı.

Kafasını kaldırdı birkaç adım. Burası doğal bir korunaktı. Bakımsız ağaçlar gökyüzünü, ev kıyıyı, duvar yolu saklıyordu.

Bulmuştu işte, aradığı duvar yosun tutmuş alnı, yapraklar oynaştıkça ışıldayan, ağızları kırılmış şişe dikitlerinden rengârenk tacıyla karşısında duruyordu.

Elinin ayasındaki kesiği, kesiğin tozlanmış, kurumuş, kabuklaşmış kanını ayrımsadı. Bakındı, düşünür gibi yaptı. Esmer ceketini çıkardı, tacı örttü. Duvara yaslanmış, bahçeden dışarı sarkmış yaralı kiraz ağacına zorlanmadan tırmandı. En uzun dala sarıldı, kaydı, ceketini kaptığı gibi caddeye atladı.


gece kelebekleri

Gece Kelebekleri. Kıpkısa öyküler. YKY. 2004. 100 sayfa

Arka kapaktan:

Yarıcı, az söze sığdırdığı öz hikâyeleriyle ânın, uçuculuğun ve rastlantının hayatımızda nasıl kurucu öğe olduğunu hatırlatıyor. 1967 doğumlu, hayatını yazarak kazanıyor.

Yazar diyor ki: Gece Kelebekleri küçük küçük hikâyeler. Işığa gelirler. Biz odalarda, bahçelerde otururken. Ampullerin çevresinde dönerler. İnce, yakıcı cama aldanırlar. Işık olamazlar.

Kitaptan:

Veda
Korkmadan, acımadan, tiksinmeden sana bakıyorum. Çamaşır suyu kokan beyaz çarşafta uzanışına. Yüzündeki yorgunluğa. Çaresizliğimizin sana yaptıklarına. Çöken gözlerin, yarısı dökülen saçların, şakaklarında son gücüyle çırpınan kırgın damarların. Güzelliğine bakıyorum senin, hastalığın sana verdiği bu garip, bu başka güzelliğe. Beni her yaşın, her duruşun, her bakışın, her giydiğinle büyülüyor, her evrene âşık ediyorsun.

Ceza
Ölümün gerçek olduğunu
seni yitirene kadar bilmiyordum.
Ölümün gerçek olduğunu
seni yitirene kadar bilmiyordum.
Ölümün gerçek olduğunu
seni yitirene kadar bilmiyordum.
Ölümün gerçek

Son
Okuyorsunuz ve sağsınız.
Ölüyüm ve yazamam.



Aşk ve Sair Doğan Yarıcı
Kitap desenleri: Mehmet Koyunoğlu

Aşk ve Sair. Şiir. Şiir Atı Yayınları. 1995. 99 sayfa

Doğan Yarıcı Aşk ve SairDoğan Yarıcı Aşk ve Sair



Doğan Yarıcı Kemik

Kemik. Öykü. Oğlak Yayınları. 1994. 64 sayfa

1994 Yaşar Nabi Nayır Hikâye Ödülü

Arka kapaktan:

Oğlak Yayınları olarak daha önce yayımladığımız Evlâ adlı yapıtındaki kısa ve yoğun hikâyelerinde Doğan Yarıcı "küçük hikâye"nin ne kadar ustası olduğunu bize kanıtlamıştı.

Doğan Yarıcı, Yaşar Nabi Nayır Hikâye Ödülü kazanan yeni kitabıyla bu ustalığına biraz daha ustalık katıyor.

Kitaptan:

Bu mezarlıkta anlatılan çok hikâye var. Mesela, Çatal Kemik. Adamın biri bilinmeyen kişilerce öldürülüyor, buraya gömülüyor. Sadık köpek, mezarına geliyor sahibinin. Başucunda bekliyor. Kazıyor mezarı, ayak ucunu buluyor. Köpeği kaldıramıyorlar oradan, saldırıyor. Çürüyen dizlerle yatıyor, aylarca yas tutuyor.

Bir gün, kendi halinde mezarlığın önünden geçip giden bir adamcağıza o bir deri bir kemik haliyle saldırıyor. Oracıkta gırtlağını ısırıp öldürüyor. Geri dönüyor kazdığı çukura, çok geçmeden ölüyor. Kimse dokunamıyor köpeğe. Araştırıyorlar, gırtlağı kopan adam, meğer bizim köpeğin yas tuttuğu adamın katili değil miymiş?

Bu girişte anlattığım. Daha güzelleri var. Bir sürü var. Dinleyecek kimse yok. Kaçıyorlar. Lanetli mezar falan filan. Artık fatiha bile okumuyorlar görüyorum. Geçerken, kimseye hissettirmeden açmıyorlar ellerini, pardesülerinin cepleri içinden avuçlarını yüzlerine doğru çevirmiyorlar. Zaten gittikçe azalıyor sayıları. Bir sütçü var, yazları zeytinyağı satan yoğurtçu. Bir de şu çocuklar… Bilmiyorlar burada olduğumu. Birlikte geçmediler hiç. Tek tek, sırasız. Sabah ve geç vakit, yan gözle baktılar. Biri kapıdaki çeşmeden su içti hatta. Düşünmedi niye pırıl pırıl bu kurna? Boyalı bu kapı, bekçi yok? Yeni taş yok, eski hepsi, bakımlı. Şapkaları yeşil, omuzları yosundan arınmış, yazıları fırçayla kazınmış, elifleri tek tek boyanmış. Eğri duranlar eğri, düz duranlar düz, üstü kapalı olanlar kapalı. Bu üçüncü gelişleri. Kafa yok bunlarda. Her mezar muntazam da niye biri tam kapatılmamış? Biri düştü içine, ilk geceydi. Korktu, bağırdı salak. Diğerleri çekmeye çalıştılar yukarı, sanki mezardaki çukur derinmiş gibi. Kalksa anlayacak, kalktı sonra ama yine de çıkamadı, ayağı bir şeylere takıldı, sanıyorlar mezar onu yuttu yutacak. Zor da olsa çektiler bacağını, çıktı nihayet, ayakabısı aşağıda kaldı. Kaçtılar.

Mehtapta geldiler ikincide. Mezarı buldular, ayakkabıyı çıkardılar. Bir kemiğe sıkışmış, ucundan. Kemik tuhaf, aya tutup baktılar. Aslı, adam gibi bacak kemiği; ortasında çatal olan ince kemik ne? anlamadılar. Köpeğin kemiği, köpeğin. Kaynamış adamın bacağına. Korkmadılar, başladılar oyuna. Kemik oyunu oldu adı. Biri fırlatıyor kemiği uzağa, düşer düşmez peşinden fırlıyorlar. Kim bulursa seçiyor ebeyi, atıyor kemği. Lakaplarını böyle öğrendim. (...)


Doğan Yarıcı Evlâ
Evlâ. Öykü. Oğlak Yayınları. 1993. 128 sayfa

Arka kapaktan:

Doğan Yarıcı kısa ve yoğun hikâyelerinde "küçük hikâye"lerini unutulmaz "büyük hikâye"lere dönüştürme başarısını gösteriyor.
Doğan Yarıcı'nın hikâyelerinde ayrıntının tadına doyulmaz lezzetini bulacaksınız.

"Yeni bir yazar, yeni bir başağrısıdır. Yeni bir düştür; onu okuma, kendini koru." Tomris Uyar

Kitaptan:

Önce, merdivenleri anlatmalıydım. Evin bir üst katına uzanan derme çatma beton köprüyü. Yükseklikleri birbirini tutmayan, yer yer çatlamış basamakları. Çatlaklarını yeşile boğan ıslak yosunları. Yosunlar arasından yükselen demir tırabzanları. Tırabzanların en üst basamakta birleştiği tahta-gevşeği yoksul ev kapısını.

Ardından, basamakları hızla tırmanarak, kıpkırmızı bir suratla kapıya varışını anlatmalıydım. Bir solukta, fatihalar okuyarak, kenardan sarkan ipe asılışını. Çan seslerinin, içinde nasıl yankılandığını. Kapının uzun zaman sonra ağırca açılışını. Aralık kapının kenarına tutunan yaşlı yüzüğü gördüğünde şurasından akan kaynar suları.

Oysa içeride, geniş çiçek odasında, yapayalnız otururken yakalayabildim onu...
(...)

 
Miyop Miyop
Öykü
2022
hodan Hodan
Roman
2019
kav Kav
Öykü
2014
İs Odası İs Odası
Öykü
2014
Her Aşk Gibi Yarım
Roman
2013

O Boşluk
Roman
2012

Kıyıda
Roman
2007

Gece Kelebekleri
Öykü
2005

Aşk
ve Sair

Şiir
1995

Kemik
Öykü
1994

Evlâ
Öykü
1993

444 444
Seçki
Haz: Enis Batur

2021
Burada Öyle Biri Yok
Seçki
Haz: Neslihan Önderoğlu

2015
Öyküden Çıktım Yola
Seçki
Haz: Remzi Karabulut

2014
Bir Masal Anlat
Seçki
Haz: Filiz Özdem

2014
Altın Ülke: Çocukluk
Seçki
Haz: Filiz Özdem

2014

Yeraltına
Mektuplar

Seçki
Haz: Murat Yalçın

2013

doğan yarıcı

Sesli Edebiyat
Seçki
2009

Öykünün Şimdiki Zamanı
Bugünün Ustaları

Seçki
Haz: Semih Gümüş
2008

Tanzimattan Günümüze Edebiyatçılar Ansiklopedisi
Haz: Murat Yalçın
2001
Nar Selection
Seçki
1996
Genç Yazarlar ve Şairler Kitabı
Seçki
Haz: Süreyyya Evren
1995
Yorumlar söyleşiler iletişim